Organik bağ, hukuki olarak bağımsız tüzel kişiliklere sahip birden fazla şirketin, fiilen bir bütün olarak hareket ettiği durumları ifade etmektedir. Bu kapsamda organik bağ, özellikle iş hukuku uygulamasında, hizmet süresinin tespiti ve işverenin kim olduğunun belirlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.
Yargıtay’a göre, “Organik bağ ilişkisinde işveren sıfatı olan tüzel kişinin, işçinin iş sözleşmesinden veya iş kanunundan doğan haklarını kullanmasının engellenmesi için temsilde farklı kişiliklere yer vermesi söz konusudur. Bu durumda tüzel kişinin bağımsızlığı sınırlanır ve organik bağ içinde olunan kişi ile özdeş kabul edilir.
Bu anlamda; tüzel kişilik hakkının kötüye kullanılması, kanuna karşı hile, işçiye zarar verme (haklarının alınmasını engelleme), tarafta muvazaa (hizmeti kendisine verdiği halde başka bir kişiyi kayıtta işveren olarak gösterme) ve namı müstear yaklaşımı nedeni ile dolaylı temsil söz konusudur. Bu durumların söz konusu olduğu halde tüzel kişilik perdesinin aralanması sureti ile gerçek işveren veya organik bağ içinde olan tüm işverenler sorumlu tutulmaktadır. Organik bağda şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları ve temsilcilerinin aynı olmasından, aralarındaki hukuki ilişkilerin tespitinden anlaşılır”[1].
Organik bağda, şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları, temsilcileri aynı olmalı ve aralarındaki hukuki ilişkiye bakılmalıdır[2]. Organik bağın kabulü ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için işçinin, tüm işverenler nezdinde çalıştığına dair SGK kaydı bulunması gerekmez. Yani işçinin tüm işverenler yanında çalıştığının resmi kayıtlarla tespitine gerek yoktur. Önemli olan gerçek fiili durumdur. Bu nedenle aynı zaman aralığında, aynı adreste, aynı işi yürüten ve ortakları arasında bağlantı bulunan şirketler bakımından organik bağın varlığı kabul edilmelidir[3].
Şirket ortaklarının aynı kişi veya akraba olması, işverenler arasında organik bağın kabulü ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için tek başına yeterli değildir. Bunun yanında, birtakım yükümlülüklerden kaçınmak amacıyla kötü niyetli olarak işçilik haklarının ihlali söz konusu olmalıdır.
Çünkü burada, tüzel kişilik kurma hakkı ile işçilik haklarının korunması arasında çıkar çatışması söz konusudur. Kötüye kullanmanın söz konusu olmadığı durumlarda, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, bu kez, tüzel kişilik kurumunun ortadan kalması sonucunu doğurur. Ancak tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasıyla işçinin tüm çalışma süresi bütün olarak değerlendirilir ve gerçek işverenin tek başına sorumluluğu yahut organik bağ içinde bulunan tüm işverenlerin birlikte sorumluluğu söz konusu olur[4].
Sonuç olarak, şirket ortaklarının aynı kişi veya akraba olması, işverenler arasında organik bağın kabulü ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için tek başına yeterli değildir. Bunun yanında, birtakım yükümlülüklerden kaçınmak amacıyla kötü niyetli olarak işçilik haklarının ihlali söz konusu olmalıdır.
[1] Y9HD.21.01.2019 T., E. 2015/28898, K. 2019/1666 Legalbank.
[2] BAYCIK, Gaye, 2016 Yılı Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.74; Y9HD.11.1.2016 T., E.2014/27016, K.2016/104; DOĞAN YENİSEY, 2013 Yılı Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.34.
[3] Y9HD.11.1.2016 T., E.2014/27016, K.2016/104 Legalbank.
[4] BAYCIK, Gaye, 2016 Yılı Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi, s.74; Y22HD.9.2.2016 T., E.2015/35310, K.2016/3031; SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, s.150-151; EKMEKÇİ, Ömer/YİĞİT, Esra, Bireysel İş Hukuku Dersleri, 3. Baskı, İstanbul 2021 s.37-38
Bir Cevap Yazın
You must be logged in to post a comment.