Yeni işverenin işçiyi eski işini terke teşvik etmesinin (ayartması) hukuki yaptırımı var mıdır?

Print Friendly, PDF & Email

4857 sayılı İş Kanunu’nun 23 üncü maddesine göre, “Süresi belirli olan veya olmayan sürekli iş sözleşmesi ile bir işverenin işine girmiş olan işçi, sözleşme süresinin bitmesinden önce yahut bildirim süresine uymaksızın işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürü, işçi, kendisini ayartan yeni işverenle birlikte sorumludur”. Bu durumdaki işveren haksız veya usulsüz feshin sonucunda ortaya çıkacak tazminatlar ile eski işverenin uğradığı zararları tazminle yükümlüdür.

1475 sayılı İş Kanunu’ndan farklı olarak 4857 sayılı İş Kanunu yeni işverenin sorumluğu için eski işverenin zararını sorumluluk koşulu olarak aramamıştır.  Şu hâlde eski işveren zarara uğramamış olsa da yeni işveren 23’üncü maddede belirtilen hallerde, işçiyle birlikte eski işverene karşı sorumludur. Örneğin yeni işveren belirsiz süreli iş sözleşmelerinde ihbar tazminatından, belirli veya belirsiz süreli iş sözleşmelerinde cezai şart kararlaştırılmışsa cezai şarttan işçiyle birlikte eski işverenine karşı sorumludur (Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, İş Hukuku, s.881).

Bunun gibi işçi, haklı bir sebep olmaksızın aniden işi bıraktığı taktirde, yani haklı bir neden olmaksızın belirli ya da belirsiz iş sözleşmesini sona erdirmesi durumunda, işverene aylık ücretinin dörtte biri oranında bir tazminat (haksız fesih tazminatı) ödemek zorunda kalacaktır (6698/ m.439). İşte yeni işveren işçiyi ayartarak haksız fesih yapmasını teşvik etmesi ya da bunu bilerek onu işe alması halinde, bu tazminattan da birlikte sorumlu olacaktır. Elbette ki tazminat işverenin zararından bağımsız bir tazminat olup, işverenin bu tazminat ile karşılanmayan zararları söz konusu ise, bunların tazminini de talep hakkı bulunmaktadır (6698/m.439/f.1) (Süzek, İş Hukuku, s.738-739).

Haksız fesih tazminatının İş Kanunu’na tabi işçiler bakımından uygulama alanı bulmayacağını savunan doktrin görüşleri de bulunmaktadır. Nitekim bu görüş sahiplerine göre, İş Kanunu bağlamında haklı neden olmaksızın iş sözleşmelerinin derhal feshi, bir usulsüz fesihtir ve usulsüz feshin yaptırımı ise, İş Kanunu m.17/f.4’te ihbar tazminatı olarak belirlenmiştir. Belirli süreli iş sözleşmelerinin haksız feshi bakımından da bu hükmün İş Hukuku alanında uygulamasının mümkün olmadığını savuna bu görüşe göre, İş Kanunu’nda sadece bir halde işverenin zararı olmasa da haksız fesihten dolayı işçinin sorumluluğu söze konudur. Gerçekten de m.23 ‘de işçinin haksız fesihten sorumluluğu “…sözleşme süresinin bitmesinden önce…işini bırakıp başka bir işverenin işine girerse sözleşmenin bu suretle feshinden ötürüdür”. (Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, İş Hukuku, s.882). Şu hâlde, İş Hukuku bakımından işveren, feshin salt haksız olması nedeniyle bir yaptırım olarak haksız fesih tazminatına değil, haksız fesih nedeniyle doğan ve bir zararı varsa zararın tazminine ilişkin genel hükümlere göre bir tazminata sahip olabilir (Mollamahmutoğlu, Astarlı, Baysal, İş Hukuku, s.882).

Sonuç itibariyle, doktrinde haksız feshin sonuçları bakımından farklı görüşler ileri sürülmüş olsa dahi en azından usulsüz veya haksız olarak iş sözleşmesini fesheden işçiyi bilerek işe alan ya da işçiyi kendisinde çalışması için ayartan işverenler işçileri ile birlikte hem ihbar tazminatından varsa iş sözleşmesine konulmuş cezai şarttan ve işverenin uğradığı zararlardan birlikte sorumludur.

 

Bir Cevap Yazın