SOSYAL TARAFLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YÖNETİMİNDEKİ ROLÜ

Print Friendly, PDF & Email

Lütfi İNCİROĞLU

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı

Çalışma Genel Müdür Yardımcısı

 

     SOSYAL TARAFLARIN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YÖNETİMİNDEKİ ROLÜ

Çağımızda ülkelerin en önemli ve öncelikli konularından biri de in­san sağlığının korunması ve geliştirilmesidir. Ruh ve beden sağlığı yerinde olmayan bir kimsenin ülkesine, ailesine, kendisine ve çalıştığı işyerine faydalı olması mümkün değildir.

Ülkelerin sanayileşmesine paralel bir biçimde, işçilerin sağlık ve gü­venlik içinde çalışmalarının sağlanması, çözümü gereken en önemli so­runlardan biri olarak ortaya çıkmıştır. Toplumun tüm bireylerinin yarar­landığı, sanayileşmenin ve teknolojik gelişmelerin bedelini, çalışanlara ödetmeme kaygısı, çağdaş toplumların başlıca amaçlarından birini oluştu­rur.

Bu nedenle, iş hukukunun en önemli amacı, her şeyden önce işçile­rin yaşamlarını ve beden bütünlüklerini korumak olmuştur. Dünyada ilk iş yasaları, işçilerin iş sağlığını ve güvenliğini sağlamak amacıyla getirilmiş ve iş hukuku ilk önce işçilerin sağlığını ve beden bütünlüğünü koruma hukuku olarak gelişmiştir. Gerçekten, iş sağlığı ve güvenliği konu­sunda alınabilecek tüm önlemler içinde en önemlisi, işyerinin bu konuda iyi bir biçimde örgütlenmesidir.

Bu konuda yapılan gözlemler, bu örgütü gerektiği şekilde kuran ve işyerinde katılımı gerçekleştirerek bir “iş güvenliği geleneği” yaratabilen işletmelerin, iş kazaları ve meslek hastalıkları ile mücadelede başarılı ol­duğunu ortaya koymaktadır.

İşyerlerimizin “iş güvenlik kültürünü” benimseyerek bunu bir ya­şam biçimi haline getirmeleri gereklidir. Güvenlik bilgiye dayanmaktadır. İçe sindirilmiş ve yaşam biçimi haline getirilmiş bilgiye ise kültür den­mektedir. Güvenlik kültürü, kurumun sağlık ve güvenlik programlarının yeterliliğine, tarzına ve uygulamadaki ısrarına karar veren birey ve grupla­rın, değer, tutum, yetkinlik ve davranış örüntülerinin bir ürünüdür. Gü­venliği veya emniyeti tehdit edebilecek davranış veya uygulamalarla bun­ların yer aldığı ortak kullanım ya da etki alanında bulunan canlıların veya teçhizat, araç gibi nesnelerin zararını en aza indirmeyi amaçlayan, güven­lik veya emniyete öncelik veren algılar, inançlar, tutumlar, kurallar, roller, sosyal, teknik ve politik uygulamalarla, yetkinlikler ve sorumluluk hisleri­nin bütünüdür.

Bilginin yaygınlaşması sonucunda güvenlik kültürüne sahip olan topluluk bir müddet sonra, güvenilir sistemi ile sistemin gereksinmelerini talep eden, talebin karşılanması için baskı unsuru olan ve izleyen topluluk haline gelir. Bu şekilde yaşanabilecek tüm acil durumlar en az kayıpla geçiştirilebilir. Bu nedenle İSG politikalarında güvenlik kültürü oluştur­mak önemlidir.

İş sağlığı ve güvenliği konusunda; işçi örgütü sendikaların da devle­tin ve işverenlerin yanında kendilerine düşen görevleri yerine getirmeleri gerekir. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uyma konusunda eği­tilmesi ve bilinçlendirilmesi geniş ölçüde (işverenlerin yanında) sendikala­rın da eğitim görevlerini yerine getirmeleri ile sağlanabilir.

Türkiye’de iş güvenliği denilince akla hemen iş kazaları gelmekte­dir. Gerçekten de iş kazaları iş sağlığı alanındaki en önemli sorunlarımız­dan biridir. Yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü kaynaklarına göre her yıl dünyada, 1,2 milyon kadın ve erkek iş kazaları ve meslek hastalıkları dolayısıyla hayatını kaybetmektedir. Yine aynı kaynaklara göre; her yıl 250 milyon insan iş kazaları 160 milyon in­san ise meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz kalmakta­dır.

 

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Avrupa Birliği (AB) belgelerinde çalışana değer verilmesi, çalışma hayatının çalışma çevresiyle birlikte insancıl hale getirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi temel amaçlar arasındadır.

 

Bununla birlikte İSG bir bilim dalı olarak, üretim süreçlerini, üretim yöntemlerini, verimliliği, ergonomiyi vb. alanları ilgilendiren boyutlarıyla çalışma hayatının en temel konularından biridir. Çevre ve İSG konularına gereken önem verilmediğinde, bu alandaki sorunlar kendini iş kazaları, meslek hastalıkları, ölümler, yaralanmalar, çevre kirliliği, hastalıklar, üretim kaybı şeklinde göstermektedir.

 

Günümüzde küreselleşme rekabetin boyutlarını genişletmiş, maliyetlerin düşürülmesi temel hedef haline gelmiştir. Bilindiği gibi, ekonomik sıkıntılar yaşayan, teknolojileri geri olan işletmelerde maliyetin ilk düşürüldüğü yer, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleridir. Bu koşullarda, açlık ve iş kazası riski arasında tercih yapmaya zorlanan işçiler, sağlıksız ortamlarda çalışmayı, yani iş kazası riskini tercih etmektedirler.

 

Sağlıklı ve güvenlikli çalışma koşullarının sağlanması, iş kalitesinin artırılması ve buna bağlı olarak iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi, ölümlerin ve sakatlanmaların ortadan kaldırılması veya azaltılması sadece yasal düzenlemelerle, mevzuatla mümkün olamamaktadır. Yasaların yanında başta işçi ve işveren kesimi olmak üzere, toplumun her kesiminde güvenlik bilincinin ve güvenlik kültürünün oluşturulması hayati bir önem taşımaktadır.

Ayrıca sosyal diyalog ortamı geliştirilmelidir. Bu çerçevede sosyal diyalogu kısaca tanımlayacak olursak “sosyal tarafların gönüllülük ilkesi ile bir araya geldikleri demokratik bir tartışma ve karar alma sürecidir”. Sosyal diyalog mekanizmasının başarısında, taraflar arası ilişkilerdeki uyum ve uzlaşma kadar, taraflar arası karşılıklı güven ve görüş alışverişi koşulları ve araçlarının etkin bir işlevselliğe kavuşmasının sağlanması gerekmektedir.

ÇSGB, İSG politikalarıyla stratejilerinin etkin bir biçimde yürütülmesinden, İSG alanındaki mevzuat düzenlemelerini ve denetimi yapmaktan sorumlu olan kurumdur. ÇSGB’nın buradaki rolü daha ziyade, gözlemci, aydınlatıcı, teşvik edici ve arabulucu niteliktedir.

İşçi ve işverenler ise sahip oldukları haklarıyla, yerine getirilmesi gereken yükümlülükleriyle İSG sisteminin vazgeçilmez taraflarıdır.

İşverenler; ister insancıl nedenlerle, isterse ekonomik nedenlerle olsun İSG konusunda harcama yapmaktan kaçınmamalıdır. Öncelikle iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek için işverenlerin;

  • tehlikeleri önceden saptamak,
  • tehlike analizleri yapmak,
  • tedbirleri uygulamak,
  • uygun elemanı işe seçmek,
  • iş güvenliği disiplinini sağlamak,
  • bu konuda çalışanları bilinçlendirerek eğitmek,
  • en önemlisi de işçileri inandırmak ve özendirmek. gibi görevleri vardır.

İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili alacakları tedbirleri ek bir maliyet olarak görmemeli, tam tersine tedbirleri, iş kazaları ve meslek hastalıklarını azaltan, dolayısıyla maliyeti azaltan, verimliliği ve üretim artışını sağlayan uygulamalar olarak düşünmelidir. Küreselleşen dünyada sağlıklı ve güvenlikli bir işyerinin ve bu işyerinde üretilmiş malların rekabet şansını artırdığı da göz ardı edilmemelidir.

Çalışanlar öncelikle kendi sağlıkları ve güvenlikleri için İSG tedbirlerini almalı, İSG Kurullarında etkin çalışmalı, çalışma barışı için, işletmeninin verimliliği için İSG kültürü edinmeleri gerçeğini göz ardı etmemelidirler.

 

İşçi sendikaları ise bu anlamda taraf olarak rolünü yerine getirirken sendika temsilcileri aracılığıyla işyerindeki sağlık ve iş güvenliği kurullarına aktif olarak katılabilirler. Toplu sözleşmelere ilgili hükümlerin konulmasını sağlayabilir, İlgili kanun ve tüzüklerin hazırlanmasına katılabilirler. Üyeleri için işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerini her düzeyde gerçekleştirebilirler. Demokratik birer baskı grubu olarak ilgili mevzuatın uygulanmasını, üyelerinin duyarlılığını sağlayarak yakından izleyip denetleyebilirler. Ayrıca bu konularda inceleme ve araştırma faaliyetlerine katılabilirler.

Türkiye’de yapılan bir alan araştırmasında, İSG faaliyetlerine doğrudan ve dolaylı katılan ve İSG sisteminde tanımlanan kurum ve kuruluşların iletişim, eşgüdüm, politikalar planlama ve organizasyon konularında dağınıklık içinde bulundukları ve birbirini tamamlayan, katkı sağlayan ve teşvik eden bir yapının mevcut olmadığı tespit edilmiştir.

 

Ülkemizin de taraf olduğu ILO’nun 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi uyarınca, iş sağlığı ve güvenliğinin tüm topluma mal edilmesi ve sorunların sosyal tarafların katılımıyla çözümlenebilmesi amacıyla 2005 yılında ÇSGB tarafından Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi kurulmuştur. Çalışanların sağlık ve sosyal refahlarının temini için Konsey, işçi-memur sendikaları, işveren sendikaları, meslek birlik ve odaları ve sivil toplum örgütlerinin katılımından oluşmaktadır.

 

İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı ILO sözleşmesi ile 4857 Sayılı İş Kanunu’nun iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili maddeleri gereğince çıkarılan İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ile Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkında Yönetmelik, sosyal tarafların iş sağlığı örgütlenmesinin ve hizmetlerinin katılımına imkân sağlamaktadır.

 

İş sağlığı hizmetlerinin örgütlenmesinde sosyal tarafların katılımlarını sağlayan araçlardan biri de 4857 Sayılı İş Kanununun 80 inci maddesi gereği işyerlerinde kurulması zorunlu olan İş Sağlığı ve Güvenliği Kurullarıdır. Kurul, işveren temsilcisi, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ve işçilerden oluşmaktadır.

 

Sendikaların imzaladıkları toplu iş sözleşmeleri iş sağlığı hizmetlerinin örgütlenmesinde, işverenlerle işbirliği ve sosyal diyalogun kurulmasında önemli bir araç olmasına karşın, bu araç maalesef etkin bir şekilde kullanılamamaktadır. İmzalanan toplu iş sözleşmelerinde iş sağlığı ile ilgili hükümlere yer verilirken, iş güvenliğiyle ilgili maddelere daha az rastlanmaktadır.

 

Netice itibariyle, İSG alanında ülkemizin ihtiyacını duyduğu politikaların belirlenmesi, uygun stratejilerin uygulanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi, çalışanlar için sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulması için sosyal tarafların İSG alanın tüm süreçlerine katılımları gerekmektedir. Tüm taraflarca göz ardı edilmemesi gereken en önemli husus, İSG sorunlarının çözümünün “önce insan” anlayışında odaklanan adaletçi, eşitlikçi ve katılımcı bir yaklaşımla her alanda örgütlenme kültürünün edinilmesiyle mümkün olacaktır.

Yazar | 2017-10-11T13:48:45+03:00 11 Ekim 2017|Kategoriler: Makaleler|0 Yorum

Bir Cevap Yazın