4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan işçinin işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması haklı fesih nedenidir. Bu davranış sadece işverene değil vekillerine de yapılsa aynı sonucu doğurur. Başka bir deyişle, işveren ya da işveren vekillerinin onur ve saygınlığına zarar verebilecek davranışlarda bulunulması işçi açısından haklı nedenle feshi gerektirir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi kararına konu olan bir olayda, işçinin kendisine yapılan yıllık %5,3 oranındaki ücret artışını benimsemeyerek işyerindeki yönetici ve işçilerin hesabına “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize.” şeklinde elektronik posta atması gerekçesi ile iş sözleşmesi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi gereğince işverenin veya onu temsile yetkili olan ve zam oranını belirleyen işveren vekillerinin onur ve saygınlığına zarar verebilecek örtülü hakaret niteliği taşıması nedeni ile işveren tarafından yapılan feshin haklı olduğu ve işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağına hükmedilmiştir.
Ancak işçi, Yargıtay’ın aleyhe kararını müteakip Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa mahkemesi işçinin elektronik postada sarf edilen söz sebebiyle iş akdinin feshedilmesini ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi özetle, başvurucu işçinin işveren ve vekillerine gönderdiği elektronik posta içeriğinde herhangi bir somutlaştırma yapılmadan ve isnatta bulunulmadan başvurucunun maaş zammını düşük bulduğu ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ilgililerin dikkatine sunmaya çalıştığını, başvurucunun bu memnuniyetsizliği dile getirmeyi amaçladığını ancak başvurucunun elektronik postada kullandığı eleştirel üslubun işyeri disiplinini, düzenini ve çalışma barışını nasıl olumsuz etkilediğine dair bir değerlendirmede bulunulmadığına hükmetmiştir.
Öte yandan 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan işçinin işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarf etmesi veya davranışlarda bulunması şeklindeki haklı fesih sebebinin değerlendirilmesine yönelik olarak ihtilafa konu içeriğin niteliğini, kullanıldığı bağlamı ve muhtemel etkilerini kapsamlı ve detaylı bir şekilde incelenmemesi ve salt işveren vekillerinin ve diğer işçilerin elektronik postayı görmelerinin hakaret olarak değerlendirmesini de uygun bulmamıştır.
Bu durumda başvurucunun iş akdinin haksız olarak feshedildiğinden hareketle açtığı alacak davasını reddeden Mahkemenin başvurucunun ifade özgürlüğü ile işveren ve/veya işveren vekillerinin şeref ve itibar hakları arasında adil bir denge kurabildiğinden bahsetmek mümkün olmadığı, dolayısıyla mahkemenin başvurucunun ifade özgürlüğü ile işyerinin disiplini, düzeni ve çalışma barışının sağlanması amacı arasında adil bir denge kurulmasına yönelik ilgili ve yeterli bir gerekçe sunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden ve toplumun ilerlemesi, her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan biri olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi ayrıca özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıkların karara bağlandığı davalarda yargı mercilerince söz konusu güvenceler göz ardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır demek suretiyle başvurucunun gönderdiği elektronik posta içeriğinin işverenin saygınlığını zedelemediğine ve hakaret niteliği taşımadığına ihlal iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiğini değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, işçinin ifade özgürlüğü ile işverenin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında kurulması gereken adil dengeye ilişkin dikkate alınması gereken birtakım ölçütler belirlemiştir. Buna göre dile getirilen düşünce açıklamalarının nerede, kimlerle ve hangi şartlarda paylaşıldığı, kişinin amacı, iyi niyetli olup olmadığı, ifade özgürlüğünü sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanıp kullanmadığı, yürütülen kamusal tartışmanın önemi, yapılan açıklama veya kullanılan sözlerin bu kamusal tartışmaya yaptığı katkının ağırlığı, ayrıca kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri gibi kriterleri somut olay bağlamında uygun düştüğü ölçüde dikkate alması gerektiğine hükmetmiştir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi gerekçesi ile başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiğine karar vermiştir[1].
Kanaatimiz odur ki, ücret artışını beğenmeyip işyerindeki yönetici ve işçilerin hesabına “Merhabalar, bana verilen zam oranını zarf içinde insan kaynaklarına iade ediyorum. Bu oranı kim ya da kimler belirlediyse aralarında paylaşsınlar, bilgilerinize.” şeklinde elektronik posta atan işçinin iş sözleşmesi haklı değil, geçerli nedenle sona erdirilmeli idi. Bu nedenle Yargıtay’ın bu konuda verdiği karara katılmıyoruz.
[1] AYM 02/05/2024/:2020/38733;RG: 16.09.2024/32664
Bir Cevap Yazın
You must be logged in to post a comment.